Salı

Delicatessen


jean pierre jeunet ve marc caro' nun ortaklaşa yönetmenliklerini paylaştıkları kült film. film içinde barındırdığı görsel-kurgusal-senaryo şölenleri ile beni benden almıştır. zaten film boyunca yönetmenin renk tonlamaları gözü yormadan kendinizi filmde aktarılan belli olmayan tarihte hissetmenizi sağlamaktadır. filmin içinde berbat bir kasabada berbat bir hayat sürmekte olan insanların hayatı o kadar hayat dolu bir şekilde anlatılmış ki en öküz insan bile; kötü gibi gözükebilirler ama aslında içlerinde birer iyi insan yatıyor, diye sevgi pötürcüğü hale gelebiliyor. tabiki bu sevgi pötürcüklüğünün içinde yaşadığınız koşul veya mekan ne olursa olsun değişebiliriz imalarını da unutmamak gerekir. ufacık çocuklar film boyunca yaşadıkları handa fırlamalık peşinde koşarken filmin sonunda han sular altında kaldığında damdaki müziğe eşlik etmeleri de bundan ibarettir zannımca.


film içinde envai çeşit intihar yöntemi denemesine rağmen bir türlü intiharı beceremeyen kadın kahkahalarla gülmeme neden olmuştur. kasabın körlük derecesinde görmeyen kızı başlı başına bir unsur olarak yaşam sürmekte filmde zaten. ayrıca kurbağaların-yatak yaylarının-su sesinin-doğal yollarla oluşturulan çellonun ritmleri de filmi izlerken istemsiz olarak vücudunuzun herhangi bir uzvuyla ritme katılmanıza sebep olmaktadır. en azından ben, izlerken kendimi iki elimin baş parmaklarını birbirine vururken yakaladım. fim boyunca oturup inekli kutu yaparken gördüğümüz kardeşlerin yönetmene isviçreye inceden giydirmesi fikrine şahsım adına ben de inananlardanım. troglodite kişilerinin de aynı şekilde amerika'ya giydirme çabası olduğunu belirtsem çok mu abartmış olurum acaba???

1991 yapımı olmasına rağmen bizim ülkemizde film festivallerinde halen toplist denilen yerde durması acaba bu filmin kalitesini kabul ettiğimizden mi yoksa biraz geriden takip ettiğimizden mi onu da merak etmeden duramıyorum tabiki.

sonuç itibariyle her yönüyle şukela bir filmdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder